Etiketler

27 Ocak 2013 Pazar

bakıyorum da, artık eskisi gibi değilim. bana değdiğin her halimden belli. gördüğümde de sen varsın, beni görende de...

işte şimdi gidemezsin.

13 Ocak 2013 Pazar

rahat ol, hepimiz kasıyoruz.

insanların doğaları ile olan ilişkisi hep ilgimi çekmiştir. nedir doğa? nedir insan doğası? doğal insan kimdir? içinden geleni yapan insana doğal mı diyoruz? ama içinden gelenin, içine girene kadar geçirdiği suni süreçler ne olacak?
suni yediğimizi, doğal sıçabiliyor muyuz?
doğalımızın içine kim sıçtı ya da?

cevap veriyorum; medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.

derme çatma bilgimle big bangten başlamak istiyorum.
önce insan yok. safi doğa (kapsar; böcekler, yıldızlar ve ay, kum, kaya, uzaysal terimler, mamut falan...)
onlar baya süre insansız varlar. -insan yok ama belki 'ilk gelişmiş form insan' projesinden önce 9 kere denendi, her seferinde infilak ve yeniden başlasın.-
sonra insan geliyor -merhaba insan, acaba adın adem mi? şaka.
zavallı insan yalnız. kendini güdüleriyle anlıyor. doğa ile olan ilişkisi bire bir. o insan gerçekten güdüleriyle hayatta kalıyor. o doğal. ona doğal insan derim ben. korkuyor, acıkıyor, acıkınca öldürüyor, üremek için sevişiyor (bak burada bir hinlik söz konusu, sevişmekten zevk aldığını anladığı an, işte o an. o ana bir detail cloud'u koymak istiyorum) sevmek, acımak, onur, gurur, minnet, erdem gibi senaryoya sonradan eklenen kısımlardan habersiz.
doğadan korkuyor haliyle insan. gece bir olay, gündüz ayrı. karı var, fırtınası var. lav mav, bir sürü tırstırıcı durum. çaresizlikle doğanın efendiliğini kabul ediyor.
ilk din; doğanın neresinden tutarsan. kimisi için ay, kimisi için dağ. inek.

sonra insan, bir şekilde doğanın efendisi olmaya başlıyor. ineği eğitiyor,toprağı kullanıyor. öldürmeden de hayatta kalabiliyor. e çok güzel o zaman, savaşmayalım sevişelim.
fakat hacı, ben bu ineği besledim, sen geldin kestin ama oldu mu hiç? olmadı. bir şeyler eksik.
ne acaba?
tekrar cevap veriyorum. medeniyet.
insanların birbirlerini öldürmemelerini ve haklarını korumalarını (hak tanımına da bir detail cloud) nasıl sağlamak lazım?

medeniyetle beraber ilk "kutsal din"ler devreye giriyor. ondan önce ateş, ay, fil falan gibi yerel kahramanlarla şekillenen din, bunların hepsini kapsayıp , görünürde hiçbir şey, fakat kapsamda her şey olarak evrilip soyutlaşıyor. -çok iyi fikir. çağımızın en iyi fikirlerini yüz kere zikerberg.

bu noktada doğadan kopuyor insan. hiyerarşik düzende doğanın yöneticisi var çünkü. aşırı soğuklarda da, sel baskınında da, bereketsiz toprakta da, artık muhatabı tek. doğadan değil, tanrıdan korunuyor.

tabi ki bu çok iyi fikir sadece doğaya hakimiyeti içermiyor kapsamında. doğanın ceza vermediği zamanlar için daha da iyi bir ceza yöntemi kullanıyor. hayal gücü. fenomen tanrının, fenomen cezası. ve tabi ki ödülü.

(cennet ve cehennem nietzche'nin dediği gibi "dünyadan daha gerçek bir dünya yaratma yalanı" değil bence, doğadan daha tutarlı bir ceza-ödül sistemi oluşturma çabasının ürünü)

bu kızgın ve şefkatli mona lisa tanrıdan korkmuş insan artık ötekinin ineğini de öldürmüyor. ama bazen içinden öldürmek geliyor. bazen komşunun karısına dalmak geliyor. bazen can erikleri çalmak geçiyor içinden. bazen ağzı açık, dili dışarıda bir topluluğun önünden geçmek de geliyor içinden belki. e bu kızgın tanrı, içinden geçenleri hep başka şeylere paketledi ama? komşunun karısına dalmamak erdem isimli bir pakette 4 huri pointsle bekliyor. dalınca ateş. falaan felaaaannn
bu iş baya bir uzuyor. hak tanımı geliştikçe, haklar üzerinden toplum normalleri belirleniyor, herkesin bir arada, huzur içinde yaşamasını hedefleyen "ahlaklı" medeni toplumlar oluşuyor, medeniyet kavramı doldukça doluyor, din insanın insanla, insanın doğayla olan bütün ilişkisini düzenleyen bir arayüz olarak yıllarca sür saltanatı anam sür. ( bu arada olan pek çok din savaşları, din paketindeki pek çok alt temayı falan bu dersimizde işlemedik, o derse ben girmiyorum zaten)

sonra geliyoruz aydınlanmaya. (neden çağı). pek çok yerden ayrı sesler, fransız devrimi, katolik ve ortadoks kiliseleri arasındaki dinamik ve luther king ile başlayan benim dinim, benim kararım hikayesi bir sürü başka şeyler, itirazlar, itirazlar...

ve hop iki kadın, bir adam, din çekilir aradan.
başa döndük. insan doğayla yine karşı karşıya.
hakkını aradın insanoğlu fakat hak neydi? önceden tanrının kuralı senin hakkındı, dedin ki yemez. doğaya baktın, artık doğa dediğin evinden izlediğin yağmur, bahçendeki çim, ağılındaki büyükbaşlar ve atın buttermilk. -eh, hikayemiz avrupa aristokratının üzerinden yürüyor, osmanlıda şu aralar lale devri var, kafalar bambaşka-
özetle o noktada sıçtın işte. doğalın içine medeniyet sıçtı, sen de baya suni sıçtın, basurun modern dönemde kanayan yara. din ile medeniyetin ortak ürünleri olan, doğada olmayan, ama doğanda olduğu iddia edilen pek çok kavramla karşı karşıyasın insanoğlu. aşk, vicdan, haksızlık, onur, erdem, kibarlık..  bir insan gerçekten kibar doğar mı? ya da vicdanlı? erdemli? doğanda varsa doğal formlarının emareleri neredeydi? doğanda yoksa bunları nasıl doğal olarak ifade etmeliydi?  işte gerçek kültür mirası.

aydınlanma döneminde olan önemli bir gelişme de sanayi devrimi.bu devrimle beraber insan çok acayip yanlış bir gaz alıyor. bilime ve teknolojiye olan inanç ile doğaya sorması gereken soruyu unutuyor ve cezalandırıcı değil faydacı tanrısını tutuyor.

bir ara faz-romantizm



aslında bu dönemde insan, doğa ile karşılaşma deneyimini yaşıyor bir süre. sanayi devriminin rasyonelliğine, duygudan yoksunluğuna ve erginleşmiş zeka ile doğayı çözümlemek, anlamak için bir kere daha bakmaktansa, ondan uzaklaşıp sürtünmesiz ortamda yeni bir hayat deneyi yaratma çabasına bir tepki olarak doğuyor romantik akım. pek kalınmıyor ama burada.-lars von trier melancholy filminde romantik dönemi kutsar modern algıyı yerer. bütün film doğa - insan çelişkisi üzerine kuruludur. -  yeri gelmişken vanlı vonlu bir soyadım olsun çok isterim. berrin von trier.

öte tarafta bilim ve teknoloji dayanılamaz yeni bir fenomen oluşturuyor. sıkıntı - çözüm, sıkıntı - çözüm, para - çokomel... sırtını bilime yaslayan sağlıklı bir hayata kavuşuyor.
ve o güne kadar doğayı taklit ederek kendini konumlayan insan doğaya siktiri şöyle çekiyor;





maleovich- black square on white, üzerinde anlamların yerleştiği her türlü objeyi, doğayı reddeden suprematizm, modernizmin amcası sayılır. 

resim sıfır noktasına dönüşü simgeleyen bir manifesto sayılabilir. bu kare ne dersek odur. ruhtur, tanrıdır, bir şeye başlangıç veren tinsel devinimlerin tümünün başlangıcıdır. - insanı geçmişinden arındıran, koparan ve özgürleştiren, kalbimiz kadar beyaz sayfanın başı- benim bundan anladığım ise insanın artık doğanın diliyle konuşmak istememesi, doğanın reddi. insan artık kendine yeni bir analitik düzlem oluşturup güzel ve çirkin gibi en tinsel kavramları dahi kendi kesin gerçekliği üzerinden konuşmak niyetinde.aferin insan bu da fena fikir değil ama bir çift ışıldayan gözü karekök iks? olmadı di mi?

sonra geliyoruz artık modern dönemlere. (burada da aslında modernizm, postmodernizm amca dayıoğulları var orada bayağı ekmek var ama onu da atlayacağım orası da çok uzun)
bin dokuz yüzlü yılların başındaaan ikibinlere geldik, artık insan ve doğa iki ayrı paralel evrendeler. bilim ve teknoloji sayesinde kendisini süper güç ilan eden insan, doğru dozda doğru ilacı zerk eder ise hiçbir olumsuzluktan etkilenmeyen cam fanusunu kurabilir hale geliyor. bu camdan bir fanusun içerisinde doğayla hiç muhatap bile olmama lüksüne sahip. o derece ki, deprem olsa, sel bassa, tsunami çıksa, -ne bileyim say işte doğal felaket listesinden- kendi örgütlenmesine gidip, bu niye oldu? olduysa da niye önlemini almadık? diyebilecek seviyede. kendi arasındaki ilişkileri de politika ile düzenlemiş -en azından niyet bu- din de hayli yara almış ama hala sahnede.
-bu konudaki hislerimi en güzel açıklayan film için adam's aebler. önermeden geçemeyeceğim.-
dışarıdan bakınca baya olmuş gibi görünüyor. artık iyi de kavram, kötü de kavram, güzel de kavram. moda insanın nefret ettiğini sevmesi ve sevdiğinden nefret etmesidir diyorlardı bir moda dergisi reklamlarında. kaygan kavram zemininde her şey. anladığımızı seviyoruz. anlamadığımız ötekileşiyor. ötekiler iyi çalışıyor argümanlarını, geliyorlar ve onları da anlayınca onlar da öteki olmuyor.
her şeyin çözülebilir olduğuna artık eminiz. psikanalistler var, sen çözemezsen yardım isteyebilirsin. ama her şey çözülebilir. bak listede var nasıl davranman gerektiği. her şey çok net, crystal clear. lütfen pozitivist ilerlememizin önünde durma, ilerleyerek gelişiyoruz. doğayı yendik, kültür ile her şeyi yeniden tanımladık. güvendeyiz. cam fanusumuzdan doğayla ilgili tahminlerde bulunabilir, doğalla ilgili yorumlar yapabiliriz. medeniyet artık enginlere sığmayıp taşıyor bu noktalarda.

 modern dönemin bir evladı olarak soruyorum; bunca yapılı, ön kararlı, aktarmalı yaşam tecrübesinin, "kültürün" olduğu, her şeyin önce kavramlaşıp sonra kayganlaştığı sistematik bir düzenin içinde kim doğal? doğa ne biliyor muyuz ki, doğal olalım? neye doğal diyorsunuz bir türlü anlayamadım yıllar geçti.

bütün bu yazıyı sadece ve sadece doğal olduğuna inanan güzel insanlarımız için yazdım. yok öyle bir şey.
bir kere doğalın kelime olarak zıttı kültür. hem kültürlü, hem doğal olunmuyor şekerim.
rahat insanım dersin, gıdını yerim.