hep istanbulluydum. burada doğdum, burada büyüdüm.
küçük yaşlarda tek başıma sokağa çıktım, çantamı önüme alarak, arkamdakiyle takip mesafesini koruyarak ve tehlike hissedilen anda sokaktaki giriş kapıları açık olabilecek apartmanları belirleyerek yürümeye alışkınım.
toplu taşımalarda fordçuları nasıl engelleyeceğimi, e5 hattında trafiğin hangi saatler arasında kalabalık yaptığını bilirim.
-istanbullu olmayanlar için bilgi; istanbul'da toplu taşımada kalabalık demek, otobüsün kapısının önündeki merdivende 20 kişi durmak demektir-
bir ramazanda, okul çıkışında sıkışıklıktan havada durduğum bir süre bile oldu.
***
ünversitede izmir'e gittim. izmir hiç istanbul gibi değildir. havası bile rahat kokar. koşmak yoktur, geç kalmak varsa da vardır, nedir yanidir. şehir seni kabullenir, tebessüm eder. koşturtmaz, terletmez, elindekini sunar. çok vermez, çok almaz.
rahatsındır.
mutlusundur.
kent kartını evde unutsan, bir izmirliyi gururlandırırsın.
-izmirli olmayanlar için bilgi; izmir'de otobüsün kapısının açıldığı yerde durulmaz, çarpabilir.-
bir keresinde pembe saçımla, tüm sokaklarda, hiç yadırganmadan dolaştığım bile oldu.
***
sonra istanbul'a döndüm. ilkten akbilini unutan bütün istanbulluların yerine basıp, paralarını almadım. siz de başkasına basarsınız dedim, yadırgadılar.
yolda salınarak yürürken hep arkamdan iterek geçenler oldu.
insanlar daha tek kullanımlık gibi geldi. masada kaldı muhabbetler, herkes herkesi artı ve eksileriyle tarttı, sınıfta bıraktı.
ilk başlarda kimse nereye koştuğunu bilmeden bir telmaşa içinde diye çok sinirleniyordum. uzaktan bakıyordum kendi doğduğum, büyüdüğüm ama yadırgadığım şehre.
ama anladım ki, burada hak verilen bir şey değil. onu alman gerekiyor. alırken savaşmanı da kimse yadırga-ya-mıyor. metrobüs kapılarını açıyor, köşe kapmaca başlıyor, kimse kimseye "dur, yavaş" diyemez bile, önce atılan kazanıyor. kimsenin kibarlığa lüksü yok burada, dalmaya, salınmaya...
misal; bugün iki dakika karaköy'de hülyaya dalarak yürüyeyim dedim, gözüme iğneli misina giriyordu.
***
şehir sürekli memnuniyetsiz, geç kaldıracak seni, ya da bekletecek, aksi, aksi, aksi... suratsız, ekşi. başaramazsan garipten bir zevk alıyor sanki, iki dakika dalacak olsan ensene bir şaplak yiyorsun, dönüp baksan biliyorsun pis pis gülüyor olacak. başaramamanı istiyor ama kendisine rağmen başardıkça inceden gururlanıyor.
neşesi neşe, şeni şen.
denk gelebilirsen.